Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof.Dr. İskender Gülle, Burdur Gölü’nün çekilen alanlarından yılda 2000 Ton sağlığa zararlı tozun etrafa saçıldığını söyledi.
Önümüzdeki yıllarda ülke genelinde yaşanacak olan su stresinin ayak seslerinin şimdiden duyulmakta olduğunu, bu stresin Burdur’da kendisini şimdiden ağır bir şekilde hissettirdiğini kaydeden Gülle; “Bölgemizde yaşanan hidrolojik kuraklığın veya aşırı su kullanımın bir sonucu olarak Burdur Gölü önemli düzeyde su kaybetmiş ve yüzde 45 oranında küçülmüştür. Bir zamanlar Burdur’da bir slogan vardı, ‘Göl yoksa Burdur’da yok!’ diye. Çok söylendi bu slogan, ama artık unutuldu sanki. Oysa daha çok söylemeliydik ve asla unutmamalıydık” dedi.
Gülle şunları söyledi; “Geçtiğimiz 50 yıl içerisinde Burdur Gölü alanının yaklaşık 100 km2 küçülmesiyle birlikte gölümüzün, Bağlar, Çerçin, Askeriye, Gölbaşı, Senir, Kılıç, Ardıçlı, İlyas, Karakent, Kumluca, Yazır, Yazıköy, Hacılar, Kuruçay, Çendik Köyü gibi kıyılarında çok büyük toz ve tuz alanları ortaya çıktı. Özellikle gölün Isparta sınırları içerisindeki kıyıları tamamen kuruduğundan, bu alanlar adeta geniş bir toz çölü haline geldi. Gölün çekilen alanlarındaki toprağın tuzlu olması nedeniyle bitki gelişimi çok mümkün olmamaktadır. Ayrıca bu alanlarda yoğun küçükbaş hayvan otlatılması nedeniyle toprak sürekli olarak ezildiğinden ve zaman zaman buraların sürülerek toprağın rüzgara karşı savunmasız hale gelmesinden dolayı kuvvetli rüzgarlarda çok yoğun toz fırtınaları oluşmaktadır.”
Yılda 2 bin ton toz etrafa saçılıyor
Çekilen göl yatağından yılda yaklaşık 2 bin ton tozun havalanarak etrafa saçıldığını belirten Gülle; “Bu miktar kabaca 100 tane futbol sahasını bir metre yüksekliğinde tozla doldurmaya yetecektir. Gölün çekilmesi sonucunda göl tabanında birikmiş olan ve şimdi tozla havalanan; çeşitli toksik metaller, pestisit kalıntıları, mikroplastikler ve tuzlar ile ağırlıklı olarak silt+kilden oluşan bu karışım öncelikle en yakın yerleşim merkezlerini tehdit etmektedir. Özellikle kuzey-güney yönlü rüzgarların etkisiyle buradan kalkan binlerce ton başta en yakın yerleşimler olan Burdur Şehrini, Senir, Kılıç ve Keçiborlu yerleşimlerini kuvvetli şekilde etkilemektedir. Aral Gölü (Orta Asya), Urmia Gölü (İran), Çad Gölü (Afrika), Owens Gölü (ABD) gibi Dünya’da kuruyan göl örnekleri üzerinden düşündüğümüzde; yaşanacak ekolojik ve ekonomik sıkıntılara ilave olarak, tozun tetiklediği sağlık sorunlarında artışlar olabilecektir. Özellikle PM2,5 olarak bilinen en ince tozun sağlık üzerine birçok çok olumsuz etkisi bulunmaktadır. Ayrıca çevreye yayılan tuz ve toz ağaç, sebze ve diğer bitkilerin gelişimini de olumsuz yönde etkileyebilecektir. Evlerimiz, arabalarımız, çamaşırlarımız, saçımız-başımız daha çok kirlenecek ve sonuçta temizlik için daha çok masraf edeceğiz, yani daha çok su harcayacağız. Suyumuz ise zaten oldukça kısıtlı durumda. Yukarıda verilen bazı olumsuzluklar nedeniyle şehirdeki yaşam kalitesi düşeceğinden şehirden dışarıya olan göçlerde yaşanabilecek artışlar Burdur ekonomisini de olumsuz yönde etkileyebilecektir” diye konuştu.
Gülle; “Bir yerde toz varsa ondan kısa vadede kurtulmak mümkün değildir. Zira toz dünyadaki en küçük ve en sinsi şey olup, ondan ne kadar korunmaya çalışsakta mutlak suretle her yere nüfuz etmesi kaçınılmazdır. Dünyadaki diğer toz vakalarından öğrendiklerimiz ışığında konuya baktığımızda; tozla etkin mücadelenin sadece ekolojik yöntemler ile mümkün olduğunu görmekteyiz. Kısa vadede alınacak önlemler göl kıyısında hayvan otlatmanın sınırlandırılması veya yasaklanması gerekir. Zira hayvanların zemine uyguladığı basınç toprak kabuğunu kırmakta ve bitki gelişimini zorlaştırmaktadır. Orta vadede ise çekilen ve toz üreten kıyı alanlarının tuza dayanıklı örtücü bitkiler ile rehabilite edilmesidir. Ayrıca kısa vadede bitki gelişiminin mümkün olmayacağı daha tuzlu alanlarda, bitkilerin dışında, fiziksel örtücülerin ve rüzgar perdelerinin de kullanılması mümkündür. Sonuç olarak, Burdur Gölü kıyılarında toz soluşumu sorunun göl yönetim planı kapsamında yapılacak geniş ölçekli bilimsel rehabilitasyon projeleri ile çözülmesi gerekmektedir. Özellikle çekilen alanların yerel bitki türlerinden olan Kapari ile donatılması şimdilik en akılcı yaklaşım olarak görülmelidir” ifadelerini kullandı.